DİĞER / Tarih

1071 Malazgirt Savaşı

05 Mart 2020

Malazgirt Savaşı, 26 Ağustos 1071 tarihinde Alparslan tarafından yönetilen Selçuklu ordusu ile Bizans ordusu arasında gerçekleşmiş, Bizans İmparatorluğu’nun yenilgisi ve İmparator 4. Romen Diyojen’in esir düşmesiyle sona ermiştir.

Büyük Selçuklular Tuğrul Bey döneminden (1038-1063) başlayarak Anadolu’ya birçok akınlar düzenlemiş, 1048’de Pasinler Ovası’nda Bizans ordusunu ağır bir yenilgiye uğratmışlardı. Doğu Anadolu’daki bazı önemli kalelerin Selçukluların eline geçmesiyle sonuçlanan bu akınlar, 1063’te Alparslan tahta geçtikten sonra da sürdü. 1063 yılından sonra Büyük Selçuklu Sultanı Alparslan, Türk müttefiklerinin Ermenistan ve Anadolu’ya doğru göç etmesine izin verdi ve Türkler buralarda şehirlere ve tarım alanlarına yerleştiler. 1068 yılında Romen Diyojen, Türklere karşı bir sefer düzenledi; fakat Koçhisar şehrini geri almasına rağmen Türk atlılarına yetişemedi. 1070 yılında Türkler (Alparslan komutanlığında), günümüzde Muş’un bir ilçesi olan Malazgirt’te Manzikert (Bizans dilinde Malazgirt) ve Erciş kalelerini ele geçirdi. Daha sonra Türk ordusu Diyarbakır’ı aldı ve Bizans yönetimindeki Urfa’yı kuşattı, ancak şehri alamadı. Türk Beylerinden Afşin Beyi’de güçleri arasına katıp Halep’i aldı. Alparslan, Halep’de konaklarken Türk atlı birliklerinin bir kısmına ve akıncı beylere Bizans şehirlerine akınlar düzenlemesine izin verdi. Bu sırada da Türk akınlarından ve en son gelen Türk ordusundan çok rahatsız olan Bizanslılar, tahta ünlü komutan Romen Diyojen’i çıkardılar. Romen Diyojen’de büyük bir ordu kurup Konstantinopolis (bugünkü İstanbul)’ten ayrıldı (13 Mart 1071). Ordunun mevcudu 200.000 olarak tahmin ediliyor. Matthew of Edessa adlı 12. yüzyılda yaşamış bir Ermeni tarihçi Bizans ordusunun sayısını 1 milyon olarak yazılarında yer belirtmiştir.

Bizans ordusu Haziran 1071’de Erzurum’a vardı. Orada, Diyojen’in generallerinden bazıları Selçuklu bölgesine ilerlemeyi sürdürmeyi ve Alparslan’ı hazırlıksız yakalamayı teklif etti. 

Diyojen, Alparslan’ın çok uzakta olduğunu veya hiç gelmeyeceğini düşünerek, ve Malazgirt’i ve hatta Malazgirt yakınındaki Ahlat kalesini hızlıca geri ele geçirebileceğini ümit ederek Van Gölü’ne doğru ilerledi. Öncü kuvvetleri Malazgirt’e gönderen İmparator, ana kuvvetleriyle yola çıktı. Bu sırada da Halep’te bulunan Sultan’a elçiler göndererek kaleleri geri istedi. Elçileri Halep’te karşılayan Sultan teklifi reddetti. Mısır’a hazırladığı seferden vazgeçip Malazgirt’e doğru 50.000 kişilik ordusuyla yola çıktı. Casuslarının verdiği bilgiyle Bizans ordusunun büyüklüğünü bilen Alparslan, Bizans İmparatorunun gerçek hedefinin İsfahan’a (bugünkü İran) girmek ve Büyük Selçuklu Devletini yıkmak olduğunu sezdi. Malazgirt’e varan Alparslan, komutanlarıyla savaş taktiklerini görüşmek için “Savaş Meclisini” topladı. Alparslan “Hilal Taktiği” konusunda komutanlarıyla uzlaştı.


26 Ağustos Cuma sabahı çadırından çıkan Alparslan, Malazgirt İle Ahlat arasındaki Malazgirt Ovasında, kendi ordugahının 7-8 kilometre uzağında, ovaya konuşlanmış durumdaki düşman birliklerini gördü. Alparslan, Malazgirt Meydan Savaşı’ndan önce bütün tedbirleri almış, gereken her türlü hazırlığı yapmıştı. Ünlü veziri Nizamül-Mülk’ü Hemendan’a gönderdi. Çıkacak herhangi bir karışıklığı önlemesi ve istenirse yeni asker yollaması için tembihte bulundu. Ayrıca Alparslan, Bizans kuvvetlerinin gücünü öğrenmek için bir öncü kuvveti Bizans ordusuna gönderdi. Bu keşif sırasında bir Bizans komutanı ele geçirildi. Komutandan edinilen bilgilere göre Alparslan gereken önlemleri aldı. 200.000 kişilik orduya 50.000 kişilik bir kuvvetle nasıl karşı koyulacağının planları yapıldı. Savaşı önlemek için imparatora elçiler gönderen Sultan barış önerisinde bulundu. İmparator, Sultanın önerisini ordusunun büyüklüğü karşısında bir korkaklık olarak yorumladı ve barışı reddetti, gelen elçileri de kovdu.

25 Ağustos 1071 günü askerlerinin moralini arttırmak için devamlı tekbir getirmelerini, düşmanların morallerini bozmak için de sürekli boru ve davul çalmalarını, oklar atmalarını emretti. Düşman ordusunun büyüklüğünü kendi ordusunun 3-4 katı büyüklüğünde olduğunu göre Alparslan, savaştan sağ çıkma ihtimalinin düşük olduğunu sezdi. Askerlerini de hasımlarının sayı fazlalığı karşısında tedirginliğe düştüğünü fark eden Alparslan, eski bir Türk töresine binaen kefene benzeyen beyaz kıyafetler giydi. Atının da kuyruğunu kendi eliyle bağladı. Atının kuyruğunu kendisinin bağlaması demek ordusunun başında kendisinin de muharebede en ön saflarda savaşacağının belirtisidir. Yanındakilere şehit olduğu takdirde vurulduğu yere gömülmesini vasiyet etti. Komutanlarının savaş alanından kaçmayacağını anlayan askerlerin maneviyatı arttı. Askerlerinin Cuma namazına İmamlık eden Sultan Alparslan, atına binip ordusunun önüne çıkıp moral yükseltici ve ordunun maneviyatını coşturan kısa ve etkili bir konuşma yaptı.
 
Daha sonra Türklerden oluşan Selçuklu Ordusu’nun başına geçerek savaş pozisyonu aldı. Bu sırada Bizans ordusunda dinsel ayinler yapılmakta ve Papazlar askerleri kutsamaktaydı. Romen Diyojen’de savaşı kazanması durumunda ününü ve saygınlığın artacağından emindi. Alparslan savaşı kaybetmesi durumunda her şeyini ve atalarından miras kalan Selçuklu Devletini de kaybedeceğini çok iyi biliyordu. Her iki komutanda kaybetmeleri durumunda öleceklerinden emindi. Romen Diyojen, ordusunu geleneksel Bizans askeri kurallarına göre düzenlemişti. Ortada birkaç sıra derinlikte çoğu zırhlı, piyade birlikleri ve bunların sağ ve sol kollarında süvari birlikleri yerleştirilmişti. Romen Diyojen merkeze; General Bryennios sol kanata ve Kapadokyalı General Alattes ise sağ kanata komuta ediyordu. Bizans ordusunun gerisinde büyük bir ordu gücü bulunuyordu ve bu birlikler, taşra eyaletlerinde nüfuzlu kişilerin özel ordu mensuplarından oluşuyordu. Geride ki birliklerin komutanı olarak genç Andronikos Doukas seçilmişti. 

Savaş öğle saatlerinde Türk atlılarının toplu ok saldırısına geçmesiyle başladı. Türk ordusunun çok büyük bir çoğunluğu atlı birliklerden oluştuğundan ve nerdeyse hepside de ok olduğundan bu saldırı Bizanslılarda önemli miktarda asker kaybına neden olmuştu. Ama yinede de Bizans Ordusu, saflarını bozmaksızın kordu. Bunun üzerine ordusuna yanıltıcı geri çekilme buyruğu veren Alparslan, gerilerde gizlediği küçük birliklerinin tarafına doğru çekilmeye başladı. Bu gizlediği birlikler az miktarda organize olmuş askerlerden oluşuyordu. Türk ordusunun arka saflarında bir Hilal biçiminde yayılmışlardı. Türklerin hızlıca çekildiğini gören Romen Diyojen, Türklerin saldırı gücünü yitirdiğini ve sayıca fazla olan Bizans ordusundan korktukları için kaçtıklarını düşündü. En baştan beri Türkleri yeneceğine inanmış olan İmparator, bu bozkır taktiğine kanıp kaçan Türkleri yakalamak için ordusuna “saldır” buyruğu verdi. Çok az zırları olduğu için hızlıca geri çekilebilen Türkler, zırh yığınına dönüşmüş Bizans süvarileri tarafından yakalanamayacak kadar hızlıydı. Ancak buna rağmen Bizans ordusu Türkleri kovalamaya başladı. Yan geçitlerde pusu kurmuş Türk okçuları tarafından ustaca vurulan ama buna aldırmayan Bizans ordusu saldırıya devam etti. Türkleri iyice kovalayıp yakalayamayan, üstüne bir de çok yorulan (üstlerindeki ağır zırhların etkisiyle) Bizans ordusunun hızı durma noktasına geldi. Türkleri büyük bir hırsla kovalayan ve ordusunun yorulduğunu anlayamayan Romen Diyojen, yinede takibe devam etti. Ancak bulundukları mevziden çok ileri gittiklerini ve çevreden saldıran Türk okçularını görüp kuşatıldığını çok geç zamanda anlayan Romen Diyojen geri çekilme emrini vermedi. Tamda kararsız kalan Diyojen geri çekilen Türk süvarilerinin yönlerini tam Bizans ordusu üzerine çevirerek saldırıya geçmeleri ve geri çekilme yollarının da Türkler tarafından kapatıldığını gören Diyojen, paniğe kapılarak “geri çekil” emri verdi. Ancak ordusu çevrelerindeki Türk hatlarını yarıncaya kadar yetişen Tük ordusunun ana kuvvetleri Bizans ordusunda tam bir panik başlattı. Kaçmaya kalkan generalleri görüp daha da paniğe kapılan Bizans askerleri en büyük savunma güçleri olan zırlarını da atıp kaçmaya çalıştı. Bu sefer de ustaca kılıç kullanan Türk kuvvetleriyle eşit duruma düşüp büyük çoğunluğu bu çatışmada yok oldu.

Türk soyundan gelen Uzlar, Peçenekler ve Kıpçaklar; Afşin Bey, Artuk Bey, Kutalmışoğlu Süleyman Şah gibi Selçuklu komutanları tarafından verilen Türkçe emirlerden etkilenen bu süvari birlikleri de soydaşlarının yanına katılınca Bizans ordusu süvari gücünün önemli bir kısmını burada kaybetti.  Ordusunun dağıldığını ve komuta etme olanağının kalmadığını gören Romen Diyojen, yakın birlikleriyle kaçmaya kalktıysa da atık bunun imkansız olduğunu gördü. Sonuçta tam bir bozgun havasına giren Bizans ordusunun büyük bir bölümü akşam hava karıncaya kadar yok edildi. 


Malazgirt Savaşı, Türklere Anadolu’nun kapılarının açan savaş olarak bilinir. 

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR


Yorum Yap


Girilecek rakam : 722797
Lütfen yukarıdaki rakamları yazınız.